26 Aralık 2011 Pazartesi

2011 vs 2012


Eski yılı geride bırakırken insanların çoğu geride bırakmaya hazır oldukları yılı umursamaz herkes belirsizliklerle dolu yeni yılın heyecanına bırakır kendini.

Kafada yeni tasarılar, yeni hayaller, bu sefer kesin olacak cümleleri uçuşur durur. Bu sene kesin daha çok çalışacağım, daha çok kazandıracak bir iş bulacağım, kesin her akşam spor yapacağım, sigarayı mutlaka bırakacağım vs vs vs... :)

Hep planlar, hep hayaller.... Ne de çabuk unutulur içinde bulunulan yıla girerken de bu hayallerin kurulduğu...  Neyse yine de ümidi yitirmeden her sene yine aynı heyecanlarla hayal kurabilmek güzel, gün gelir hayaller gerçek olur ne de olsa...

Ben gelecek yılla ilgili hayal kurmak yerine biraz geride bırakmak üzere olduğum yılı düşündüm geçtiğimiz hafta... 2011 bana neler getirdi benden neler götürdü...

Vatan için acı bir yıl oldu şehitler, depremler derken üzüldük gözyaşı döktük ama şöyle bir düşününce ailemin içinde hiç eksilen olmadı bu yılda, bunun için teşekkür ettim. Hiç bir sevdiğim beni terk etmedi 2011 yılında...

Uzun zamandır planladığım iş değişikliğini gerçekleştirdim, blogger oldum, İspanya seyahati yaptım, ailemde ciddi sağlık sorunları yaşamadım, sigara içmekten vazgeçtim... :)




Kariyerimle ilgili güzel adımlar atmak için çaba sarf ettim. Yazı yazma cesaretine giriştim. Yazmak için okudum, araştırdım, daha çok öğrendim. Yeni yazarların yeni kitaplarıyla tanıştım. Yıllardır planladığım dövmeyi sırtıma kazıttım... ( ayıla, bayıla da olsa başardım...)

Yeni arkadaşlar edindim, yeni doğmuş minnacık bir bebeği kokladım, annemle karşılıklı bir fincan kahveyi keyifle yudumladım, 9 yaşındaki yeğenimle Cars seyredip çıkıp kahraman arabalardan alıp şahane hamburger keyifleri yaptım...

Her şeye rağmen gülmek için çaba sarf ettim. Bazen çok zor oldu ama üzerine düşünce başarıldığını keşfettim.

Canımdan çok sevdiğim kuzenimi Fransa'ya uğurladım. Özlemi yaşadım şimdi kavuşacağım günün heyecanını yaşıyorum.

Hareketli, dolu dolu, zaman zaman beni şaşkına çeviren, çoğunlukla mutluluk ve huzur dolu bir yılı geride bırakmanın tatlı sevinci içinde ümitle yeni yılı bekliyorum. 

Yeni yıl için ne yazık ki şirketimizde herhangi bir aktivite yapılamadı. Kış sezonunun aşırı yoğunluğu, yöneticimizin yurt dışından planlanan zamanda dönememesi ekip arkadaşlarının büyük bir kısmının burada olamayışı keyifle bir arada oluşumuzu engelledi ne yazık ki..

Ama yinede şirket içi arkadaşlarla görüşüp onayları olursa Cuma gününü diğer günlerden biraz daha neşeli ve keyifli kılmak için bir şeyler yapmayı planlıyorum. En azından herkes biraz masasının başından uzaklaşır diğer arkadaşlarına hal hatır sorar, belki yemeğe bütün ekip çıkılır ve karşılıklı bir şeyler içilir. Eski yılı keyifle, bir arada, abartısız bir kutlama ile uğurlarız...

Yeni yıl için tekrar bir kutlama yazısı yazmayı planlamakla beraber... 

Yeni yıl yepyeni güzellikleri getirsin hepimizin hayatına. Bu yılda sevgi olsun, saygı olsun, düşünce olsun.... Kabul etmeyi, sahip çıkmayı, kıymet bilmeyi öğrenelim. Kariyerimizde şahane sıçrayışlar, kocaman adımlar atalım. Ailelerimiz genişlesin, hiç eksilmeyelim, yıllardır hasretini çektiğimiz bir dostumuzla aniden İstiklal Caddesi 'nin kalabalığında burun buruna gelelim... :) Planlarımızı uygulamaya geçelim, bize zarar veren her şeyden arınalım. Kafamızın bozuk olduğu arkadaşlarımızı arayıp sıkıntımızı anlatıp durumu çözüme kavuşturalım vb. bir sürü güzelliği kendi hayatımıza dahil edelim.

Bu çok büyük bir gerçek ki ne yaparsak biz yapacağız. Ne yazık ki sihirli değnek yok. İçimizde her istediğimizi yapabilecek muhteşem bir güç var yeter ki onun açığa çıkması için ilk adımı atalım.
İstemekten, dilemekten vazgeçmeyelim ve hayatın doğru kullanıldığı takdirde bize sonsuz kaynaklar sunduğu gerçeğini unutmayalım.

Bu yeni yılda hiç ama hiç tepetaklak olmayalım, hep 4 ayak üzerine düşelim... :)
                                                         veeee
Yeni yıllar tüm bunlar için sadece küçücük bir vesile... Unutmayalım... :)



19 Aralık 2011 Pazartesi

Beni Merak Edenlere



Ben İK üzerine kariyer yapmayı düşündüğümen bu yana buna konsantre olmuş durumdayım. Olayın ilk önce ücretlendirme ve yan haklar kısmı ile başlayıp, eğitim, oryantasyon, işe alım vb. süreçlerinde çalışma mücadelesine giriştim. Pek tabi bunlar kolay işler değil hatta zor işler ama benim israrla üzerinde durmaya devam edeceğime şüphe yok.

Aslında ben Mali İşler ile başladım iş hayatıma bundan da daha önce bahsettim. Hobiydi benim için İK... Dergiler okuyarak, kitap karıştırarak başladı bu heves sonra vazgeçilmez oldu. Şimdi de hayatımı bu işe kazanıyorum çok da mutluyum.

Ama ne zaman ki kariyer.net'in 'Sıradışı Kariyer' sayfasına girsem diyorum ki evet bu olmalı. İK benim mesleğim ve hayatımı bu işle kazanmaya devam etmeliyim ben cidden sıradışı bir kariyer de yapmalıyım. 

Sıradışı kariyer yapacak ne yeteneğim var bilmiyorum  düşün düşün bulamıyorum hatta gün geçtikçe ümidim yitiyor ama özünde bu denli yeteneksiz olamayacağımı düşünerek bu arayışa devam ettim. Ve işte o düşünce anlarının birinde buldum. Ben 'yazabiliyordum' yazarak belki bir seferliğine Sıradışı bir iş yapıp kariyerime renk katabilirdim.

Aklımda şahane bir hikaye vardı ve bu hikaye yazılmalıydı. İki kızın hikayesi rüyalarıma giren iki kızın hikayesini yazmaya başladım ve benim artık neredeyse bitmek üzere olan bir kitabım var. Evet acemi, evet sıradan ama benim için sıradışı bir kariyer...

Kitabım tam olarak ne zaman biter, kim basar, kim okur bilmem ama ben sıradışı İK'cı olma konusunda attığım adımın sonlarına gelmek üzereyim. Bir süredir benimle yaşayan bu 2 kızı bir an önce sizinle tanıştırmak için sabırsızlanıyorum.

Bu arada artık bloguma daha fazla zaman ayırmama engel bir durum kalmadı. Daha çok sizlerleyim beni merak eden takipçilerime duyurulur... :)

Sevgilerimle

7 Aralık 2011 Çarşamba

Bol Şans Gücümüz İnsan!

Sizlere son yazımın son paragrafında takipçim Serhat'ın arkadaşı Elif ile hazırlığı içinde oldukları web sitelerinden bahsetmiştim.
Bu site artık yayında... http://www.gucumuzinsan.com/

Serhat, hakikaten hedeflerini doğru düzgün belirlemiş ne yapmak, ne olmak istediğinin bilincinde taze bir İK çalışanı... İşini seven, hakkını vererek yapmaya çalışan ve emeklerinin karşılığını alacağına inandığım bir arkadaş.

Sitelerine çok özendiler en iyisi olsun diye çabaladılar ve adım adım başarıya gittiklerini görmek çok hoş.

Buyrun efendim kendiniz bakın, inceleyin gayet takibe değer bir site olduğunu göreceksiniz.

Sevgilerimle,



21 Kasım 2011 Pazartesi

Midemde Kramplar!

Bir süredir şirket içinde neredeyse her daim eleman arayışı içindeyim. Hep derler ya hani IK'cılar iş görüşmesi sürecinden sonra çok sancı çektirirler adama arayacağız derler aramazlar, sen ararsın kafanı en karşıştaracak cevabı verirler. Tam olumlu kesin olacak derken kaparken ama yine de biz sizin yolunuzu kapamayalım daha iyi alternatifler çıkarsa mutlaka değerlendirip diyerek canınızı sıkarlar.

Peki siz bilir misiniz ki adayı davet edene ve o aday söz verdiği saatte görüşmeye gelene kadar bizlere ne sancılar çektirir?

Kariyer portallarına girilir, aday veri tabanından kriterler seçilir ve yüzlerce CV içinden uygun olanları çekmecelere atılıp, çıktıları alınır sonra tek tek hepsi aranır. Önce telefonda kısa bir iş tanımı hem de aday hakkında azcık da olsa fikir edinme çabası sonra ise görüşme daveti.

Sonra asistan arkadaşa bilgiler verilir ve adaya davet e-postası gönderilir. Daha sonra görüşme saati gelir çatar ortada ne aday ne bir şey...

Ararsın açmaz kimisi ise gayet rahat meşgule atar, telefonu suratınıza kapatır. Siz bütün gününüzü gelecek adaylara göre planlamışken o haber dahi verme teneüzülüne katlanmadan, üstelik aradığınız zaman telefonu suratınıza çarpar.

Pek tabi adaya işkence çektiren IK'cılar da vardır ama inanın ilk süreçte bizim çektiğimiz sancı da hiç yabana atılacak cinsten değil.

Bugün bunun gibi tam 3 adayla karşı karşıya kaldım. Departman yöneticime karşı çok zor duruma düştüm. Saygısız bir kaç kişi yüzünden uzun ve gereksiz açıklamalar yapmak zorunda kaldım. O kadar sinirlendim ki o öfkeyle kariyer.net'e girip aday hakkında yorum ya da rep verilecek bir buton aradım, bulamadım. Düşündüm de bu portallarda bunlar olmalı yeri geldiğinde aday yeri geldiğinde de işveren birbirini oylayabilmeli hem adaylar hemde işverenler için çok faydalı ve samimi bilgilere ulaşma şansı verebilir bu durum üstelik bu her iki tarafında kendine çeki düzen vermesine vesile olur.

Evet işte hep dediğim ve çok doğru olan bir gerçek yine karşımıza çıkıyor. Hayatın ve kaliteli yaşamın temeli saygı... Bugün karşıma çıkan 3 saygısız adaya buradan selam olsun... :)


Hadi birde güzel haber vereyim size blogumun en vefalı takipçisi Serhat nihayet sözümüzü dinledi ve kendi gibi IK'cı olan bir arkadaşı ile beraber bir IK blogu yazmaya karar verdiler. Pek de iyi düşünmüşler Serhat'ın iki yazısını okuma şansım olmuştu ver her ikisi de birbirinden başarılıydı. IK konusunda devamlı okuyan araştıran işi gücü IK olan bu genç adama ve arkadaşına sonsuz başarılar ne kadar önemli bilmiyorum ama her daim yanınızda ve arkanızdayım. Heyecanla bekliyorum ilk takipçiniz olmayı. 

Sevgiler...

12 Kasım 2011 Cumartesi

Gracias Barcelona



Evet bize yaşattığın şahane 5 gün için gracias Barcelona!

Hayat zaman zaman bizi bırakıp kafasına göre hareket etse de aslında çoğunlukla bizim seçimlerimizdir. Bir şey için diğerinden vazgeçeriz, biri için ötekinden, kırmızı elbise için siyahından, daha geniş ve ferah bir ev için küçük ama sevimli olanından, daha çok para kazanmak için az para kazandığın ama evine yakın olan işten... Ve yeni seçimlerimiz hayatımız oluverir bir anda... Övünmek gibi olmasın bende genelde iyi seçimler yapmışımdır. Arada istisnalar olmadı mı pek tabi oldu ama 28 yıllık hayatın içinde çoktan kaybolup gittiler bazıları da benim seçmediğim maalesef doğuştan kötü şanslardı ama ne yalan söyleyeyim o da çoktan püff! uçuverdi ömrü hayatımdan.

Bu girizgahla Barcelona'yı sakın haa işte Barcelona'da şahane bir seçimdi diye bağlayacağım sanmayın :)
Ben bu girizgahı yol arkadaşım için yaptım. Alanım insan kaynakları olunca girdiğim bir ortamda gözü en ışıklı insanı hemen seçiveriyorum. Yok abarttım henüz bu konuda bu denli yetenekli değilim ama çalışma hayatımın bana bu yönde pozitif katkılarını da asla yabana atamam. Uzun çalışma hayatı (yaşıma göre) ve genelde çok değişik sektörler ve çok farklı kültürden insanlarla çalışmış olmanın katkısı çok ama çok büyük.

Bundan 7 ay önce tanıdım yol arkadaşımı. Önce biraz tereddütle sonra bu tereddütler azalarak yavaş yavaş hayatıma dahil ettim onu bu arada az yormadı beni... Her şey bir IK'cının kolay kolay üstesinden gelecek kadar kolay olmadı. Uğraştırdı, yordu, zaman zaman üzdü, kırdı, hayal kırıklığına uğrattı ama ondan vazgeçmemem için hep bir açık kapı bırakmayı becerdi :) Bazen bazıları olur içinizden bir ses 'tut, bırakma' der... En sevdiğiniz arkadaşınız gibi, canınızın içi kuzeniniz gibi, anneniz, kardeşiniz gibi hani işte tam da böyle biri olduğundan şüphem yoktu tuttum bırakmadım. Ayıptır söylemesi birini bir taraftan ben diğer taraftan bir başkası ya da bana gelmesine engel bir olay tutuyorsa mutlaka benim elimde kalır. Ben sevdiklerim için savaşır ve kazanana kadar asla vazgeçmem.

İşte ben bu çok sevdiğim yol arkadaşımla çıktım yola geçtiğimiz cumartesi sabahı. Barcelona ortak seçimimizdi. Aylar önceden yaptık programı vizeydi oydu buydu derken stres dolu birkaç haftanın ardından nihayet İspanya sınırlarındaydık. Amaç yeni ülke görmek, yeni kültürler keşfetmek, değişik lezzetler tatmak, ve 2 IK'cı olarak bol bol gözlem yapmaktı. İkimizinde hala aklı ve yüreği orada bundan şüphem yok. İspanyollar bize çok benzeyen genelde sıcak kanlı, konuşkan ve çok obur bir millet. Sokaklarda sadece restoranlar ve onların Tapas dediği ayak üstü atıştırmalıkların yendiği küçük barlar dolu. Mağazalar, bankalar, eczaneler her yer bomboş ama yemek yenen her yer tıka basa dolu.
Barcelona sahil şeridinde yapıları, geniş caddeleri ve caddeleri üzerinde sanatlarını sergileyen her telden çalan sokak sanatcılarıyla şahane bir şehir. Şehri müteahhitler değil mimarlar inşa etmiş. En sıradan bina dahi sanat eseri gibi. Hastaneler, müzeler, lokantalar, publar her yer, her bina şık olsun diye uğraşılmış ve bu çabalar kesinlikle boşa gitmemiş.

Hergün sabah çıkıp akşam saatlerinde döndük otelimize. Gücümüz ve bilgimiz yettiğince her yeri gezmeye çalıştık ama bana sorarsanız bu gezide ancak acemiliğimiz attık kesinlikle tekrar gidip keşfedilmeli. Değişik yemekler yiyip değişik içecekler içmeye çalıştık. Yöresel içkileri sagardiyi son gün keşfettik ama farkeder etmez içtik yetmedi kendisi ile bir de fotoğraf çektirdik :)

Şehir saat 14:00 / 16:00 arası siestaya geçiyor. Hastane ve eczane dışında her yer kapanıyor ve insanlar akın akın Tapas'lara gidiyor. Önlerinde birkaç çeşit kanepe ve bir bardak sagardi ile 2 saat sohbet ediyorlar, konuşmayı çok seven bir ırk. Dillerine de çok bağlılar garip bir şekilde yol tarifi istediğimizde İngilizce başlayıp İspanyolca devam ediyorlar :) Ne yazık ki Ola ve Gracias dışında tek kelime bilmiyorduk.

Mesai sabah 10:00'da başlıyor 2 saat siestayı düşüyoruz akşam 20:00' da da sona eriyor. Rahat çalışan, yaşamak için çalışan sevimli insanlar.

Ulaşım sistemini kökten çözmüşler. Metro şehrin yer yerine gidiyor ve 4 hat üzerinde herhangi bir noktaya geçmek için sadece 1,45 Euro ödemeniz yetiyor. Aktarmalarda tekrar bilet almak ya da bizde olduğu gibi 1 saatte geç, indirimli geç gibi durumlar yok. Teknoloji bizden geri, mantalite bizden çok ötede.

Kadınlar çalışma hayatında çok aktif. Havalimanı-Barcelona arası çalışan AeroBus'ları kadın şoförler kullanıyor. Taksilerde erkekler kadar sık olmasa da oldukça fazla kadına rastlayabilirsiniz. İster inanın ister inanmayın ama saçı fönlü ve güneş gözlüklü sokak süpüren kadınlar var, gördüm. Sokakların nasıl o kadar temiz olduğunu o an anladım eee kadın eli değdiği belli :)

Yemek yemek ve içki içmek çok ucuz. Şarap sudan ucuz desem yalan olmaz. 4,75 euroya şarap istediğimde 2 kişi olduğumuz için 2 şarap siparişi vermeye yeltendiğimde uzak doğulu sevimli garson beni uyardı. Bu kadeh değil şişe diye önce yanlış anladım sandım sonrada buna israr edince kızcağız beni susturup getirip şişeyi önümüze koydu. Şahane İspanyol şarabını bu kadar ucuza içebildiğimiz için mutluyduk tabi, sarhoşluğumzda sadece mutluluktan... :)

Kocaman upuzun bir sahil şeridi var. Gittiğimizde adam boyu dalgalarda sörf yapan sporcular vardı. Aniden bastıran yağmurun altında dalga sesleri ve sörfçüleri izlemek şimdi düşünüyorum da ne hoştu. Hele ki üzerinde yediğim Violet dondurma paha biçilemez. Dedim ya ucuz ve bolluk şehri. Sadece 2 euroluk dondurma almak istediğimde adamın dolduruğu cupa inanamadık. İki kişi yedik ve ona rağmen büyük bir kısmı ne yazık ki çöpe gitmek zorunda kaldı.

Sanırım bunca güzellikte tek üzücü yanı dünyada yankesicilik sıralamasında 2.şehir oluşu. Rehberimiz Kaan Bey'in uyarısı üzerine hep tetikte ve çok dikkatli olduk çok şükür ki ne bizim ne de turdan bir arkadaşımızın başına kötü bir olay gelmeden atlattık.

Birazda Andorra Prensliği'nden bahsetmek istiyorum. Fransa sınırına yakın İspanya ile Fransa arasında sıcak, sevimli kayak yapmak için İsviçre'den sonra dünya sosyetesinin en çok tercih ettiği ikinci ülke. Sadece 17.000 nüfuslu, dağları karlı, asıl ününü vergisiz alışverişle kazanmış bu küçük ülkeye hazır gitme şansımız varken kaçırmayalım dedik. 3,5 saat süren eğlenceli bir yolculuğun ardından vardığımızda kendimizi kocaman bir süpermarketin için koynu kucağı çikolata dolu bir şekilde alışveriş yaparken bulduk.

Parfümler hediyeler derken yorgunlukla kendimizi yemek yemek için küçücük bir lokantaya attık. İnanın hala ne yediğimizi bilmiyoruz çok da önemi yok  yemek güzel değildi ama biz güzeldik, keyfimiz yerindeydi işte...

Yol arkadaşımla ilk yurtdışı seyahatimizden geriye sanırım ikimizinde aklında hep güzel şeyler vardı... Öyle olmasa daha bir sürü ülke görüp 24 yıl sonra yeniden Barcelona'ya gelme hayalleri kurmazdık öyle değil mi :)






Gracias Barcelona, Muschas Gracias Volkan :)








Hepinize kocaman sevgiler, öpücükler

Konuk Yazar Serhat :)

Bir süre önce karar verdim blogumda konuk yazarlara yer vermeye. İlk konuk yazarlık teklifimide tüm IK bloglarını çok yakından takip eden sanırım birkaç sene sonra (ki bana kalsa asla o kadar beklemesine gerek yok) onunda şahane IK yazıları yazan bir blogger olacağını düşündüğüm sevgili Serhat oldu.

Sağolsun beni kırmadı onca işinin arasında ve o kadar güzel yazıyor olmasına rağmen yazı yazma konusunda ki endişelerine rağmen beni reddetmedi ve blogum için bir yazı yazdı. Bu onun okuduğum ikinci yazısı ilk yazısını Aydan Çağ / Çağın IK için yazmıştı ve editörlüğünü benden rica etmişti. Ama ben ne ilk yazısında ne de bu yazısında tek kelime değiştirmedim. O kadar güzel yazıyor ki asla ama asla ihtiyacı yok. O şu an benden yazısı hakkında ona feedback vermemi bekliyor ama ben onun yerine yazısını doğrudan blogumda yayınlamayı tercih ediyorum.

Bu kocaman yüreği, şahane kalemi, mesleğine olan gönülden bağlılığı için sonsuz teşekkürler. Senin gibilere hepimizin ihtiyacı var Serhat hiç durma hep daha iyiye, daha ileriye bu arada tek yazı ile kurtaramazsın bundan böyle 15 günde bir yeni bir yazı ile blogumun fahri yazarı olarak ilan ediyorum seni buradan. Tekrar teşekkürler, sevgiler... İyiki tanımışım seni. Buyrun Serhat Kahyaoğlu'nun Mutluluk Üzerine isimli yazısı;



                                                  MUTLULUK ÜZERİNE…



  Ailemizde, arkadaşlıklarımızda, aşk yaşamımızda, iç dünyamızda hep en temel şeyi istiyoruz ve tüm çabalarımız aslında hep bu payda üzerinde.
 Evet, MUTLU olmaktan söz ediyorum… Bunun için ailemizle ilişkilerimizi hassaslıklar üzerine kuruyor, arkadaş ilişkilerinde güvenden köprüler oluşturuyor, aşk yaşamında fırtınalardan sonra liman olmuyor muyuz çoğu zaman?  Bireysel olarak bazen bir çikolata imdada yetişiyor bazen keyifli bir müzik… 

Peki ya İŞ YAŞAMINDA MUTLU OLMAK… Bunun için neler yapıyoruz?

 Sanrım üniversite yaşamı dâhil yukarda ki bütün çerçevelerde mutluluk dilimlerimiz üzerine enine boyuna düşünmüş, radikal kararlar almış ve fikirlerimizi ve duygu dünyamızı genişletmek için bir takım şeyler yapmışızdır hepimiz. Ancak kabul edelim hiç birimiz iş yaşamına atılana kadar İŞ YAŞAMINDA MUTLULUK KAVRAMANI DÜŞÜNMEMİŞTİK.                    
  Bende bu vesilesiyle bu zamana kadar düşündüklerimden ve uyguladıklarımdan bahsetmek istiyorum.  




GÜLÜMSEYEREK İŞE BAŞLAYIN. Hayatın her yönünde olduğu gibi iş yaşamında da gülümsemenin önemi çok büyük. O gün içinizde gülümseyecek enerjiyi bulamasanız bile insanlarla gülümseyin çünkü karşı tarafta size gülümsediğinde kendinizde o gün içinde bulamadığınız enerjiyi iş arkadaşınızdan bulacaksınız ve negatif devam edebilecek bir günü güzel bir güne çevirebileceksiniz.

İŞİNİZE KENDİ KİMLİĞİNİZİ VE RENKLE KATIN. Gün içinde kendinizi iyi hissetmeniz için çok geçerli olacaktır. Eğer bir beyaz yaka çalışanı iseniz masanızda sevdiğiniz kişilerin bir fotoğrafı ya da küçük bir akvaryum ile ofisinize renk katabilirsiniz. Eğer mavi yaka çalışanı iseniz belki kişiselleştirecek böylesi somut bir şeye sahip olamayabilirsiniz ancak yaptığınız işte sizin imzanız var ve kendi karakterinizden işinize bir parça katarak yaptığınız işi keyifli bir hale getirebilirsiniz.
   İş yaşamında yapılan beklide en monoton işte bile fark yaratan olmak sizi ve ekibinizi mutlu edecektir.

KENDİNİ TEKRARLAMAMAK İÇİN SÜREKLİ ARAŞTIRIN. İlk başta birey olarak iç dinamiğinizi ayakta tutan en büyük etken olacaktır. Araştırmalar yapmak ve sürekli mesleğinizle ilgili bilgilerinizi güncel tutmak şirkete katma değer sağlarken gelecek içinde bakış açınızı şekillendiren en önemli motivasyon kaynağınız olacaktır. 

İŞ YAŞAMI İLE ÖZEL HAYATI KARIŞTIRMAYIN. Her ne kadar klişe bir tanım gibi gözükse de gerçekten çok önemli. Şunu unutmamalıyız hiç birimizin yaşamı kusursuz değil ve aslında araştıracak olursa bütün LİDERLERİN mesleğinde başarılı konumlara gelmiş kişilerin zor dönemlerden geçtiğine şahit olunabilir.

ÇALIŞIRKEN YAŞANILAN BAŞARISIZLIKLARA HAZIR OLUN Çünkü çalışma hayatında başarılar kadar başarısızlıklarda olacaktır. İş yaşamı yolunda A noktası bizim olduğumuz yer ve B noktası varmak istediğimiz yer ise A ve B noktası arasında dümdüz bir çizgi çekerek kariyer yolu çizilemez! Kuşkusuz bu yolda inişler ve bir takım yükselişler olacaktır hatta bazen yerinde saydığınızı hissedeceksiniz. Eğer yılmayarak yola devam ederseniz aslında yerinde saymayarak yol aldığınızı göreceksiniz.

OLUMSUZ KONUŞMALARDAN VE DEDİKODUDAN UZAK DURUN. Evet, beklide iş yerinde biz çalışanları en çok biz demoralize ediyoruz. Elbette çalıştığımız şirkette sorunlar olabilir ve bizi rahatsız eden bir takım bozukluklar olabilir ancak bu türden olumsuz konuşmalar sorunları çözmediği gibi kendi ve ekibimizin üzerine de kara bulutlar getiriyor. Elbette ki çalışma arkadaşlarımızla bizi ilgilendiren sorunlar üzerine konuşmalıyız. Ancak bunu olabildiğince yapıcı şekilde yapmak hem şirketimiz hem de çalışma ortamımız için önemli.

Kuşkusuz örnekler çoğaltılabilir. Bu yazıma benzer açıkçası birçok yazı ile karşılaştım internet ortamında ancak işsizlik ve işinden memnun olmayan insanların yüzdesi gün geçtikçe artarken bende kendim için uyguladığım yöntemleri paylaşmak istedim.
Bir sonraki yazımı da bu vesile ile İŞVEREN VE YÖNETİCİLER ÇALIŞAN MUTLULUĞU İÇİN NELER YAPABİLİR olarak belirledim. Bol örnekli küçük bütçeli mutluluklar üzerine benimle birlikte düşünürseniz çok mutlu olurum  









   
   







3 Kasım 2011 Perşembe

Buradayım.... :)

Garip bir duygu blog tutmak. Evlat gibi bir şey inanın abartmıyorum. Her an aklınızda, ilgilenemediğiniz zamanlarda acı çektitren, sizi üzen, yazdığınız bir yazı beğenildiği zaman sanki dünyalar bahşedilmiş gibi mutlu eden, her yeni takipçinin sanki çok uzaklarda ki bir yakınınızın bir daha gitmemek üzere yanınıza döndüğü hisleri yaşatan.

İnsan kaynakları konusunda blog tutmak daha da farklı bir mesuliyet aslında bilmiyorum ya da bana öyle geliyor. Her gün blogumu açıp bu sayfada sizlerle yeni bir şey paylaşamamış olmak cidden çok üzüyor beni.

Ama bu durağan süreçte sadece yazmaya ara veriyorum. Araştırmaya, kaynakları takip etmeye, durumu sorgulamaya ara vermiyorum ve aslında sizlere paylaşmak için bir sürü yeni yazı bulup derliyorum. Keşke imkan olsa da yönetici paneli kısmını görebilseniz 'taslak' ların çokluğuna şaşar kalırsınız. Kafada bir sürü konu bir sürü yazı planı ve hiç biri tam bir metin haline gelip anasayfa da yerini alamıyor.

Bir süre önce takipçim olarak başlayan ilişkimiz arkadaşlığa dönüşen Serhat Kahyaoğlu'na bugün mail atıp bloguma biraz ivme katması için bir yazı yazmasını rica ettim.

İnsan zaman zaman etrafında kendine destek olacak, hadi ama! diyecek birilerine ihtiyaç duyuyor ne yazık ki hepimiz için geçerli sanırım bu durum. Var olduğunu düşündüğün anlarda olmadığını gördüklerin vardır ya işte tam onlardan bahsediyorum. ( Evet evet yanılmadınız burada ince bir sitem var. )

İşte anlayacağınız ben okumaya araştırmaya son süret devam ediyorum ara verdiğim tek şey kısacık bir süreliğine yazmak. Ama tahmin ediyorum ki aslında yazı yazma aramda ufak ufak sona eriyor bu konu hakkında yazı yazıyor olmam da mesajı veriyordur değil mi :) Zaten bugün yarın Sevgili Serhat'ın da yazısı gelir blog hepten hareketlenir. :)

Bu arada sizlerle paylaşmak istediğim bir durum daha var. O da 1 Kasım itibari ile sizinle buluşturmayı planladığım http://www.gulsunmuftugil.com/ 'du. Bu konu hakkında çalışmadım üretmedim, zannetmeyin lütfen.
Üzerine düşündüm, siteyi tasarladım. Ama ana sayfadan, alt başlıklara, fotoğraf seçiminden, hakkımda kısmına kadar her şey üzerine o kadar didikledim ki bir türlü istediğim gibi bir site çıkmadı karşıma. Şimdi ben salt 1 Kasım dedim diye de içime sinmeyen bir siteyi sizlerle paylaşamadım. Bu sebeple de affınıza sığınarak biraz daha zaman istiyorum.

Bu arada geçtiğimiz haftaya bir Derbi bir de Van İçin Rock Konseri sığdırdım. Derbi hakkında da 'Bir Derbi Hikayesi' isimli bir yazı yazdım ama sonra paylaşmaya cesaret edemedim. Aslında her şey doğru ve netti ama sanırım o ortamı soft bir dille yazmayı başaramazdım o sebeple de paylaşmaktan vazgeçtim.

İşte ben bir süredir böyleyim sevgili arkadaşlarım. İçinde bulunduğum durumu sizlerle paylaşmak istedim. Hoşçkalın, Sevgilerimle...

29 Ekim 2011 Cumartesi

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı



29 Ekim Cumahuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.

Kim, nasıl engel olur ki içimizdeki çoşkuyu susturmaya.

Böyle zamanlarda daha da derin kutlanmalı diye düşünürken...

24 Ekim 2011 Pazartesi

FARKINDAYIZ.



Geçen hafta önce ciğerimizi yakan şehit haberleri daha onun sarsıntısıyla sallanırken Van'da ki sarsıntı. Güzel vatanımızın üzerinde kara bulutlar.

Kardeşi kardeşe kırdıranlar elbet birgün gelecek güçler birleşecek bunu bilin ve adımlarınızı buna göre atın. Gencecik bedenler toprağın altına analar, babalar bizim sizin hiç birimizin teselli edemeyeceği başına gelmemiş kimsenin anlayamayacağı kadar kederli. Acı, şaşkınlık, umutsuzluk ve elden gelen koca bir hiç.

İnsanlar sokaklarda bağrıyor... 'Şehitler ölmez, vatan bölünmez' Pek tabi onlar kahramanlarımız onlar manen hiç ölmüyor ama gidip birde gözü yaşlı anasına soralım O ne cevap verecek.

O yetmez gibi Van'dan gelen 7,2' lik deprem. Hava soğuk, ayaz, bebekler, yaşlılar, insancıklar. Enkaz altında son nefesini verenler,  enkaz altında bir ışıl görmekten başka hiçbir şey istemeden bekleyenler. Şimdide diyoruz ki 'Doğu'da deprem ilahi adalet, gebersinler.' Ne oluyor bize, biz aynı topraklarda yaşayan, aynı bayrağa inanan, aynı Cumhuriyet'in çocukları, aynı Atatürk'ün evlatları ne oluyor bize. Ne yapıyorlar bize? Bizi kim oyuna getiriyor, biz neden oyuna geliyoruz???

Sokağa çıkıp tepki gösteren, ellerinde bayrakları yüreğinde vatan aşkı ve şehitlerin acısı ile yürüyen insanlar sizi seviyorum sonsuz da saygı duyuyorum. Ama biz sokaklarda bağrırken birileri bizim gürültümüzü fırsat bilip sessiz sessiz altımız oyuyor farkında mıyız?
Bu ülkenin çalışan, üreten, sorgulayan insanlara ihtiyacı var.  Birlik olmak için gün bugündür. Düşmana fırsat verip depremde ölen yurttaşlarımıza 'oh oldu' demek değil onlara yardım etme zamanıdır.

Bu vatan nasıl kazanıldı bunu hatırlamak bir Sakarya'yı bir Çanakkale'yi düşünmek, nasıl bir vatanın evladı olduğumuz hatırlayıp, içimizdeki kudretin varkına varma zamanıdır. Sessiz çığlığımızı dünyaya duyurma zamanıdır.

21 Ekim 2011 Cuma

Gelecek Geliyor Hazır mıyız?

Bu haftabaşında işyerinde arkadaşım Volkan ile Fütürist Ufuk Tarhan'ın eğitimine katıldık. Bir süredir ilgi alanımıza giren bu konu hakkında olayınTürkiye'de ki en iyi ismini dinlemek çok faydalı oldu.

Ufuk Hanım TFD ( Türkiye Fütüristler Derneği ) Başkanı. Dinlemek, konuşmak, kendisi ile paylaşımda bulunmak çok keyifli ve verimliydi. O eğitime dair detaylı bir yazı zaten paylaşacağım önümüzdeki haftaiçi

Ama şimdi o akşama dair paylaşmak istediğim bir  konu var ki bilişim... Teknoloji nasıl almış başını gidiyor biz neredeyiz teknolojiye yenik düşersek sonumuz ne olacak daha yolun ne kadarını aşmışız tüm bu sorular kafamda dans ederek çıktım salondan...

Sizinde kafanızı biraz karıştırmak için bir video paylaşmak istiyorum.



20 Ekim 2011 Perşembe

Bendim Biz Olduk Çok Güzel Olduk!


















Bundan 7-8 ay önce mesleki ama bir o kadarda rahat ve eğlenceli bir blog tutmaya karar verdim. Evet benim kararımdı ama bilmiyorum İpek Hanım olmasa bu tavsiyede bulunmasa cesaret edermiydim...

Her neyse giriştim bu işe sonrada sevdim. Hakkımda kısmını yazarken dedim ki 'burada yazdıklarım okunur mu, okunsa ertesi gün tekrar okunur mu' diye sonra baktım ki okunuyor yavaş yavaş yazdıklarım bende tamam dedim devam.

Öyle böyle derken bugünlere geldik işte. Yavaş yavaş, azar azar takipçilerim olmaya başladı kimi eşim, dostum, arkadaşım kimi hiç tanımadığım, yüzünü görmediğim insanlar.

Şu var ki ben takipçilerimi çok sevdim. Bazen aranıyorum iş ile igili sıkıntılarını dinliyorum bazen başlarına gelen güzel bir haberi ve her defasında onlarla bu paylaşımda bulunmak, hayatıma dahil olmalarına çok ama çok mutlu oluyorum.

Ve müsaadenizle buradan az önce bana yazan sıkı takipçim Serhat'a bir kaç satır yazmak istiyorum;

Nasıl ve ne yazarsan yaz ne yazdığını bilerek ve kendin olmaktan vazgeçmeden yaz. Tam hakim olmadığın hiç bir konu hakkında emin olmadan tek satır yazma. İçine mutlaka kendi fikirlerini serpiştir.
En kısa sürede senin blogunun takipçisi olmak istiyorum. İşte sana cevabım... :)

Tüm takipçilerime çok teşekkür ederim ve bugün birkaç takipçim ile paylaştığım gibi 1 Kasım 2011 tarihinde www.gulsunmuftugil.com'da İnsan Kaynaklarına Genç Bakış'ta buluşmak dileğiyle...

Daha Çok Yolumuz Var Demektir Bu Durum!

Birkaç gündür aklımda olmasına rağmen bir türlü denk getirip blogumda paylaşamadığım bir konu hakkında yazmak istedim bu sabah.

Tanıdığım ve farkında olduğum günden bu yana ilgiyle ve çok beğenerek takip ettiğim Aydan Çağ ve Çağın İnsan Kaynakları'nda gördüğüm çok üzüldüğüm, çok şaşırdığım ve amiyane tabirle hiç yakıştıramadığım bir yazı gözüme ilişti ve bende bu konu hakkında birkaç satır yazmak ve İpek Hanım'ın blogunda tam içimden geçenleri yazdığı yazısını sizlerle paylaşmak istedim.

Aydan Hanım'ın sitesinde Eylül ayı içerisinde yayınladığı 'Şirketlerde Sosyal ve Yan Haklar 3' isimli yazısında Petkim'den Philip Morris SA'ya Tofaş'tan Silk and Cashmire'e kadar birçok firmanın kurum içerisinde uyguladıkları hakkında bilgiler paylaşmış. Cidden okurken bu yazıdan çok keyif almıştım. Yurt genelindeki yerli ve uluslararası şirketler neler yapıyor bunları bilmek IK'cının ciddi anlamda ufkunu açan bir konu. Kim neler yapıyor, kimlerin neler yaptığını zannederken aslında ne kadar da sığ kalmışlar vs. Güzel ve beğenilen uygulamaları kendi kurumumuza nasıl angaje edebiliriz derken düşünme ve yeni atılımlarda bulunma şansı veriyor bizlere. Bloggerlık günlerimin ilk zamanlarında 2. ya da 3. yazım benimde bu konu üzerine olmuştu. Herhangi bir kurumdan herhangi bir tepki ile karşılaşmamıştım.

Ama en son 15 Ekim'de Aydan'ın blogunda okuduğumda cidden şaşıp kaldım. Yemek Sepeti dergiye (Capital)  verdiği bu yazının sanal ortamda, mesleki bir blogda asla ve asla bir cümle değişimi yahut karalama, lekeleme derdi olmadan salt bilgi paylaşımı altında yazdığı bir yazıyı kaldırmasını talep ediyor, dikte ediyor.
Amaç ne olabilir, bu durumdan neden ve niçin rahatsız oldular cidden anlamadım ama hiç ama hiç hoşuma gitmedi.

Şimdi kendilerinin bu paylaşımdan rahatsız olmayacaklarına çok emin olarak İpek Hanım ve Sevgili Aydan'ın müsadesiyle http://www.kaynagiminsan.com/ 'dan konu ile ilgili yazıyı çok beğendiğim görseli ile sizlere aktarmak istiyorum.



Çağın İK, sevgili genç İK’cı Aydan Çağ’ın İK blogu. Güncel İK bilgi ve haberlerini bütün coşkusu ile paylaşıyor Aydan. Takip etmeyi seviyorum. Ellerine, aklına sağlık. :)
Geçen gün Aydan’dan bir mesaj aldım. Mesajında başına gelen sevimsiz ve ürkütücü bir olayı anlatıyordu. Ondan izin alarak mesajını paylaşıyorum:
“İpek Hanım Merhaba,
Sadece size sorabileceğim için sizi yine rahatsız ediyorum. :) Blogda Capital Dergisi’nin hediye olarak okuyucularına vermiş olduğu Kariyer Kavşağı adlı kitapta yer alan firmaların sosyal ve yan hakları ile ilgili bölümü 3 başlık altında paylaşmıştım. Bugün Yemek Sepeti’nden şu şekilde bir mesaj aldım.
Merhaba Aydan Hanım, sizden http://www.aydancag.com/sirketlerin-sosyal-ve-yan-haklari-3-2/ yazınızdaki Yemeksepeti.com bölümünü çıkartmanızı rica ediyoruz. Bu ricamızın sebebi; metnin direkt bir başka yerden alıntı olması ve blogunuzda kırpılmış-eksik haliyle yer almasıdır. Anlayışınız için teşekkür ederiz, iyi günler.
Açıkcası kaynak ve atıf göstermeden hiçbir şey yayınlamayan ben yazıyı olduğu gibi de eklemiştim. Kırpma sözkonusu bile değildi. Yazıyı çıkardım anlamadığım şey kitap içerisinde sunulan şeyin internette olması neden rahatsız ediyor. Bu konuları paylaşmak etik midir bunu öğrenmek istedim.
Sevgilerle
Aydan”
Etik olmayan birşey yaptığı korkusu, kaygısı ile Aydan yazının Yemek Sepeti ile ilgili bölümünü kaldırmış. Evet, Yemek Sepeti’nin Aydan’a uyguladığı baskı ilk etapta hedefine ulaşmış. Ama Yemek Sepeti İK ekibinin düşünemediği bir önemli girdi var: Netdaşların bu olaya tutumunun ne olacağı yani internet vatandaşlarının tepkisi. Lütfen linkteki yazışmaları okuyun.
Aydan Çağ’ın yazısı tümüyle uygundur. Kaynak belirtilmiştir. “Sosyal ve yan haklara” dair de hiçbir kırpma yapılmamıştır. Çarpıtılma yoktur. Dergide ne yazıyorsa o aktarılmıştır.
Aydan bana “Etik olamayan birşey mi yaptım?” diye sorduğumda cevabım “Hayır, sen değil, Yemek Sepeti sana karşı etik olmayan birşey yaptı”oldu.
Yemek Sepeti bir blogcunun yazı yazma özgürlüğünü, kendi işine gelmediği için, büyüklüğünü ortaya koyarak, hiçbir hukuki dayanağı olmadan engellemeye kalkmıştır. İnternet üzerinden kurumsal zorbalık uygulamıştır.
Bu önemli bir olay çünkü eğer blogcular kurumların işine gelmediği durumlarda böyle zorbalıkları ile uğraşmak ve savaşmak zorunda kalacaksa işveren markaları çok fazla zarar görecek. Aynen şu an Yemek Sepeti’nin yaşadığı gibi.
NOT: Yemek Sepeti İK ekibinin en kısa sürede “Sosyal Medya Kullanımı”, “Sosyal Medyada İtibar Yönetimi” ve “İşveren Markası” eğitimlerini almalarını şiddetle tavsiye ederim.

http://www.kaynagiminsan.com/
http://www.aydancag.com/

17 Ekim 2011 Pazartesi

Bu İş Zor İş


Herkesin derdi koltuk olsun varsın ama IK'cının derdi bu olmasın lütfen... :)

İnsan Kaynakları bir işletmedeki tüm çalışanları içine alan kavramdır. Hammadde, para, zaman gibi bir kaynaktır ama pek tabi hepsinden farklı, üstün, bambaşkadır. İnsan değil midir neticede hammadeyi mamüle çeviren, zamanı ektin kullanıp maksimum fayda sağlayan demek ki en kıymetli kaynak insan kaynağıdır.  Peki bu kaynağı yönetmek, yönlendirmek, motivasyonu yüksek tutmak, ayırmadan-kayırmadan yönetmeyi başarmak işte bu iş ciddi iştir, zor iştir, meşakkatli iştir ama içine girince çıkılamayacak kadarda sevgi işidir.

Kim ne derse üretimde çalışan personel fabrikanın İnsan Kaynakları Müdürü'nü tanımıyorsa, adını duymamış, yüzünü görmemişse ben o insana IK'cı demem!

Güzel, şık, kocaman fabrikalar içinde üretim var, idari ofisler var. Şık ofisler, kaliteleri mobilyalar, son sistem bilgisayarlar çoğunlukla şık aksesuarlar vs... Evet ne yalan söyleleyim ki şimdi bende istiyorum böyle bir ofis şöyle rahat bir müdür koltuğu gül ağacından bir masa, karşımda siyah şık deri koltuk takımları vs.. Eee hoş valla :)

Pazarlama müdürü planlamada çalışan personeli ne kadar tanır, tanımalı bilemem ama IK Müdürü şirketteki herkes hakkında fikir sahibi olmalı, müdürü herkes tanımalı.

Bugüne kadar üretimde çelik levhaların arasında gezinenide gördüm masasının başından kıpırdamayanı da.

IK Müdürü herkesten farklı olmalı masanın başında kimseyi tanıyamazsınız, kimse hakkında doğru kararlar veremezsiniz. Hayata, işe, çalışanlara karışmanız gerek.

Yüzü asık gelen Mehmet Usta'nın derdini bilmiyorsanız lütfen gidin bir adım geriye, annesi hasta olduğu için o gün düşük performans gösteren sekreterin durumundan bi-haberseniz lütfen IK'cıyım diye dolaşmayın ortalıklarda.

Kendim IK'cı olduğum için değil bu sözüm, cidden bu iş zor iştir her şeyi, herkesi takip etmek kişileri mercek altında tutmak salt şirket içindeki değil o kapının dışındaki hayatı hakkında da fikir sahibi olmak işte bunlar zor işlerdir. Akıl, beceri ama bence hepsinden önemlisi duygusal zeka gerektirir. Son yaşadığım birkaç müdürü düşündükçe mesleğime yapılan bu saygısızlık ciddi anlamda canımı sıkıyor. Bir şirketin can damarı insanlar ve bu kaynağın yöneticisi bu önemli, saygı duyulması ve layığı ile yerine getirilmesi gereken bir pozisyon. Lütfen İnsan Kaynakları Müdürüne idari işler ya da satın almacı görevi vermekten vazge.çin. Sizin henüz ne olduğu bilmediğiniz bu görev farkında mısınız ki şirketinizi ayakta tutan güç aslında.

6 Ekim 2011 Perşembe

Steve Jobs

Uzun yıllardır Apple kullanıyorum. Ipod ile başlayan aşkım macbook iphone ipad derken katlanarak sürdü gitti. Bilim, bilişim adamlarının hepsini çok seviyorum saygım çok elbette ama Steve Jobs' a hepsinden farklı bir gönül bağım vardı sanki.

Bugün cidden üzgünüm Dünya büyük beynini erken kaybetti. Hayatımıza dahil ettiği onca yenilik için sonsuz teşekkürler.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Soru: Asansör'ü Nasıl Bilirdiniz?


Cevap: Hiç işte indirir, çıkarır.

Hadi ya bizim ordakiler iş bağlıyor pehh !!! :)

Dün akşam ki tablet pek iyi geldi bana... :)

Bir süredir sarmış durumdayım malumunuz tablet seminerlere. Ofisten çıkınca ayda en az 1 defa bir tablet canım istiyor. 3 saate sıkıştırılmış konsantre bilgiler, paylaşımlar her defasında şahane mentorler ve kalabalık sınıflar. Farklı sektörlerden farklı pfofesyoneller, yeni mezunlar,öğrenciler... Bu kaynaşmayı çok seviyorum. Çok enteresan ve birbirinden çok farklı bakış açıları... 10senedir sektörde bilfiil faaliyet gösterenle yeni mezunun bakış açılarında ki fark. Seviyorum bunu.

Ama dünkü tableti diğerlerinden farklı tutmazsam sanırım ayıp olur hayatımda hiç bu kadar gülmemiştim bir seminerde. Ama düşünsenize hemen herkes işten çıkmış kafalar bir milyon hele ki biz yetmez gibi 2 saatte yol çekmişiz üstüne... Eğlenceli ve yumuşak bir ortam olmasa kim neden tercih eder ki zorunluluk olmadan.

Eğitimci Ertuğrul Belen ;

General Motors ve PricewaterhouseCoopers'da uzun yıllar üst-yönetim danışmanlığı yapan Ertuğrul Belen, Business Networking Akademi kurucusu ve Sihir Mobilya markalar grubu Yönetim Kurulu üyesidir. Bugüne kadar yirmibinin üzerinde girişimci, profesyonel, melek yatırımcı ve STK'ya Türkiye'de bir 'ilk' olan Speed Networking ("Hızlı Tanınma") seansları ve Elevator Pitch ("Asansör Cümlesi) yarışmaları tasarlayan Ertuğrul Belen, Networking araştırma ve yorumlarını Sabah İK İşte İnsan köşe yazarı olarak paylaşmaktadır. Galatasaray Lisesi'nden sonra University of Wisconsin'de lisans ve sonrasında Kurumsal Hazine Yönetimi (CTP - Certified Treasury Professional) yüksek lisans eğitimini tamamlayan Ertuğrul, İSGİD (İstanbul Genç Girişimciler Derneği) Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi, MARGİF (Marmara Genç İşadamları Federasyonu) Başkan Vekili, XING Türkiye Girişimcilik ve Startup Europe Melek Yatırım Elçisi (Ambassador), GYİAD (Genç Yönetici ve İşadamları Derneği) Başkan Yardımcısı ve JCI (Junior Chamber International) üyesi olarak Türkiye'nin önde gelen STK'larında aktif görev almaktadır. Ertuğrul, networking çalışmalarını özellikle Türkiye ve Avrupa'nın önde gelen melek yatırım kanallarında eyabi Ventures yatırım ortaklığında devam ettirmektedir.
Bu kadar yetkinliğe ben gönül rahatlığıyla şunu ekleyebilirim ki 'çok eğlenceli bir adam'

Konumuz 'Asansör Cümlesi Sunum Sanatı'

Nedir bu asansör cümlesi? Asansöre bindik 14. kattan ve lobiye iniyoruz. 13. katta asansör durdu ve dınn! karşınızda Ali Sabancı!!! eee ben zaten bunu bekliyordum. Aylardır IK ile aklımda olan şahane bir projem var bunu bence Türkiye'de ki en iyi IK uygulamalarına sahip firmanın (Pegasus) kurucusuna aktarmak. Aman Tanrım! ne şans... Ama ben ne yapıyorum. '' aaa merhaba Ali Bey, hebe hübe lüp lep ımmm şey aslında ben hebe hübe lüp'' dınn! lobideyiz.... :(

İşte tam bu noktada 'asansör cümlesi' giriyor devreye. Kısıtlı zamanda en etkili cümleyi kur ve en azından bir kartvizit ya da randevu kap. Yani yanlış anlaşılmasın Ali Sabancı'yı asansörde sıkıştırıp projemi dayamayacağım. Sadece projemin var olduğunu buna çok inandığımı ve bu projenin bana göre en önemli noktasının yüksek fayda,çok yönlü fayda ve çok düşük maliyetli olması.
Düzgün bir asansör cümlesi ile kapar mıyım sözü? İnanın kaparım. Salt ben değil hepimiz kaparız.
Neyse Ali Bey'e teşekkür edip daha çok kulaklarını çınlatmayalım. Zaten devamlı adamcağızı ana ana yakında sağ kulağını patlatacağım. Ama dikkat 'sağ kulak' :)

Dün bir uygulamadan söz ettiler. KISS ''Keep It Simple Stupıd!'' Hakikaten cümlenin tam karşılığından çıkın aslında hayatın her alanında böyle. Basite indirgemek, herkesin anlayabileceği dilden konuşmak. Söze eğer tamamen meslektaşlarla yapılan bir görüşme değilse jargon sokmamak en doğrusu. Bazen başıma öyle şeyler gelir ki birisi bir şey anlatırken cümle içinde bir kelime kullanır. Atıyorum bir anda 'benefit' der. Ve ben terslik ya işte o anda benefitin TR karşılığını hatırlamam. İşte o an lanet bir kopukluk girer beyinle kulak arasına. Kulak işitir ama beyin yeni söylenenleri algılamak yerine az önceki benefitte takılır kalır. Tamam bazı kelimeler hayatımızın çok içinde bunu kabul ediyorum bende defalarca defalarca kullanıyorum. Ama bazıları işte o bazılarında aklımıza ilk gelecek uygulama KISS :)

Hepinize KISS bir Asansör Cümlesi tavsiyesiyle...
Masamda işler beni bekler sanırım bloguma ilk kez bu saatte yazıyorum. Hepimize kolay bir iş günü olsun, sevgilerimle ve Kiss :)

25 Eylül 2011 Pazar

1 Karış Toprak

Bir süredir etrafıma bakıp düşünüyorum Türkiye'de son yıllarda belki de tek gelişen ve durmadan ilerleyen sektör inşaat. Türkiye geneli hakkında çok ahkam kesemeyeceğim ama İstanbul'un her yeri inşaat ömrümde görmediğim iş makinesini, beton kamyonunu, kepçeyi gördüm şu son birkaç yılda. Bir bakıyorsunuz arazi bir bakmışsınız 3 5 kat çoktan çıkılmış bile.

Alçak binalar, kaç katlı olduğunu sayamadağınız residenceler bir de her yerde bitmek tükenmek bilmeyen AVM'ler. Artık inanın gördükçe midem bulanıyor. Nasıl bir milletiz neden hiçbir şeyi normal yaşayamıyoruz bilmiyorum ama artık sözüm ona alış veriş ve yaşam merkezleri görünce kusacak gibi oluyorum. Eskiden hoş geliyordu içinde alış veriş yaptığın mağazalar sineması yemek alternatifleri vs. Ama çok oldu bıktım mı yoksa yaş yavaş yavaş yaş ilerledikçe oranın o yapay ve havasız ortamından mıdır nedir artık alış veriş için mümkün olduğunca açık havayı tercih ediyorum. Ama bu bir süre sonra na-mümkün olacak çünkü hiçbir mağaza kalmayacak ki AVM dışında olsun.

Birde tepesi açık AVM'ler var ki onlar bile yırtmıyor bu yapaylıktan sıyrılmaya. Neyse biz asıl konumuzdan uzaklaşmayalım. Dediğim gibi yurt genelinde bir inşaat hareketliliği var. Bilmem farkında mısınız ama bu iktidar ile başladı bu kadar inşaat. Vardır bunun içinde bir iş ama bilemedim.

Dizilerin bile sponsoları artık inşaat firmaları. Bir gariplik ve sevimsizlik silsilesi. Aman iyi çalışın bir karış boş toprak kalmasın.

Ben bunu düşünürken bugün HT Kariyer'i incelerken son sayfalara doğru Kariyer.net'in bir reklamına rastladım. Orada da bu dönem en çok istihdam sağlanan sektörler sıralanmış ve inşaat ilk sırada. Evet yanılmamışım.

Bu iş nereye kadar gider sonu ne olur bilinmez ama dağ taş bina çirkin, kaba inşaatlar. Kaliteden, estetikten yoksun yapılar. Git gide çirkinleşen şehir. Sonumuz hayrola sevgil dostlar...


Sevgiler
İyi Haftalar