31 Mayıs 2011 Salı

MO-Tİ-VAS-YON



Dün akşam şöyle bir bakındım Türkiye’de İnsan Kaynakları ile nam yapmış firmalarda ne gibi aktiviteler yapılıyor motivasyonu artırmak için neler yapılıyor…
Hem yapılanları görelim hem neler yapılabilir. Şöyle bir inceleyince neler neler gördüm şaşırdım güldüm eğlendim yaratıcılığın sınırının olmadığını bir kez daha gördüm… J Neden mi hadi bakalım o zaman göz bebeği şirketlerimiz neler yapıyor neler….
Bu işler için özel bir sosyal aktivite grubu kuran Turkcell ile başlamak istiyorum. Turkcell Sosyal Aktivite Grubu TSAG 365 güne 365 aktivite sloganıyla çıkmışlar yola peki neler yapıyorlar ;
futbol, basketbol, yüzme, yelken, masa tenisi, karting, bowling, bisiklet ve voleybol olmak üzere 9 dalda kurumsal spor takımı bulunuyor. Evet bunlar bir çok şirkette görebileceğimiz klasik neşeli eğlenceli şahane aktiviteler peki ya karpuz seçme eğitimine ne dersiniz peki ya sabun yapım kursuna ya da otoparkta nostaljik sinema keyfine ya da hiç sesi olmayanlara yönelik şan derslerine… J
Birde bana ilginç gelen şu oldu haftanın herhangi bir gününde bir satışçı giriyor ofise ve sürpriz bir yiyeceği satıyor… : ) Turkcell’de çalışanların oluşturduğu Celloband isimli bir müzik grubu bulunuyor.
Finansbank’da bu konuda çalışanlarına güzel çalışmalar sunuyor bunların yanı sıra tüm popüler faaliyetlere çalışanlarının çok uygun fiyatlarla katılımını sağlıyor. Finclub Yaşam Atölyesi’nin geçen yıl 500’ün üzerinde aktivite gerçekleştirdiği 24.000’ yakın katılımın olduğu söyleniyor.
Borusan’da ciddi emek sarfedilen bir fotoğraf klubü var.. Birde yelken klupleri var. Okay Yelken Klubü Borusan Grubu çalışanları tarafından Haziran 2010’da kurulmuş. 25-30 kişi ile kurulan grup kısa sürede 100’e yakın katılımcıya ulaştı.
Mercedes’te çeşitli aktivite kluplerine sahip firmalardan. Fotoğraf, dans, müzik, kış sporları, yelken, tiyatro vs vs…. bu aktivitlerde çekilen fotoğraflar şirket içerisinde belli dönemlerde sergileniyor.
Şirket çalışanlarının kurduğu müzik grubu kendini aşmış ve artık şirket dışı organizasyonlara da dahil oluyor. Otokoç grubu geçtiğimiz yıl Formula 1 yarışlarından esinlenmiş olsa gerek Otokoç Otomotiv Grand Prix’de, beyaz-mavi yaka karmasından oluşan ekipler tasarımı kendilerine ait araçlarla en uzun mesafeyi kat etmeye çalışmış.
Buna benzer ativiteler düzenleyen çok sayıda firma daha var. Bir ara onlara da göz atarız. Daha ilginç daha yeni neler bulabiliriz bunlara kafa yorarız gerçi karpuz seçme programından daha ilginç ne bulabilirim pek de bir fikrim yok… : )

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Bu Akşamın Şarkısı




http://www.youtube.com/watch?v=lc3-W_5jsKE

Ben Çok Güzel Bir Roman Okudum!



Bende anlayamadığın nedir biliyor musun?""Neymiş?""Nazım'ın dediği gibi: 'Ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum. Kendi şarkımı.' Ama yapamam biliyorum, çünkü o şarkı içimde kuruyup kaldı. Beni öldüren bu işte.""

Elimde ki romanımı an itibariyle bitirdim. Pek beğendim pek hüzünlendim içim aktı koptu kabuk bağlamış yaralar kanamaya başladı ama her şeye rağmen okunmalı hemde hemencecik...


İnci Aral'dan Şarkını Söylediğin Zaman


70'li yılların sonunda Ankara'da üniversitede tanışan Deniz ile Cihan'ın hüzünlü hikayesini anlatıyor bize Farklı yönlere savrulan iki aşığın 30 yıl sonra bambaşka bir boyutta bir araya gelişlerinin tatlı akıcı bir o kadar hüzünlü hikayesi...

Site Önerisi

Peryönün sitesinde dolanırken fark ettiğim bir siteyi paylaşmak istedim. Biraz inceleyince hatırladım bir süre önce Boyner'de gezerken bazı ürünlerin üzerinde görmüştüm 'nar' logolu t-shirtler vs...
Kim düşündüyse güzel düşünmüş tebrikler, teşekkürler...

                                                       http://www.nartaneleri.com/


                                                Güçlü Genç Kadınlar Mutlu Yarınlar

Kork Bizden Pazartesi

Yine bir pazartesi yine oflaya puflaya yollara dökülmüş insanlar çoğu hala uyuyor aslında gözler çapaklı yanaklarda yastık izleri J
Ne çabuk geçtin hafta sonu daha yapacak çok işimiz vardı ne doğru düzgün eğlenebildik ne de doğru düzgün dinlenebildik… Çat diye hemen pazartesi yetmez gibi gel bir de sendromuyla uğraş….
Düşündüm de aslında bu pazartesi sabahlarını biraz daha eğlenceli hale getirebiliriz… Mesela diyorum pazartesi 30 dakika geç başlasak mesaiye yarım saatlik bir kahve muhabbeti ile başlasak haftaya arkadaşlarla konuşsak neler yapılmış hafta sonu belki önümüzde ki hafta için parlak bir fikir oluşur kafamızda, canı sıkkın olanları bilsek keyifli olanların keyfini paylaşsak… İki gün tatilin, ayrılığın üzerine hooop diye oturmasak masaya sıcak sevimli bir sohbetin ardından otursak masamıza düşündüm de hoş olur…
Ne kaybettirir bu işverene acaba 30 dakikalık kahve molası bizi iflasa sürükler mi batar mıyız işler alt-üst olur mu???
Ne kazandırır bu işverene 30 dakikalık eğlenceli bir seramoni ile haftaya başlamak… hafta sonu rehavetini atmış, arkadaşları ile 2 3 laflamış, ayılmış daha mutlu çalışanlar bence güzel haftaya böyle başlamak güzel bunu bir toplantı gibi değil de bir bir araya geliş şeklinde yapabilmek güzel çalışanlara kısacık bir es vermek onlara bu motivasyon ortamını sağlamak…
Hatta ayda 1 defa mesela bu kahve olayını ayak üstü sıcak bir kahvaltıya çevirsek. Herkesin Cuma akşamı yaptığı aktiveteleri pazartesi yapmak evet evet güzel olur. Cuma günü zaten insanlar mutlu keyifli çoğu çıkıp zaten bir yerlere gidecek Cuma akşam üzeri pek de motivasyon toplanmasına ihtiyaç duymuyorlar bunu pazartesi sabahı yapmak güzel… J
Ne bileyim işte benimki bir fikir belki birgün kurumsal bir firmada IK Müdürü olursam gerçekleştireceğim bu yazımdakini… Biraz siyasi parti liderlerinin vaatleri gibi oldu ama J

29 Mayıs 2011 Pazar

Tüm Tembellere ;)





                                     http://www.youtube.com/watch?v=pp-wmEKWLSo

Pazartesi Sendromu, Pazartesi Keyfi... Hangisini Alırdınız?

Pazar günü bize inat hızla ilerliyor dur diyorum dur yavaş ilerle acelen ne yok dinlemiyor beni... Var belli ki bir telaşı belki de o bizim kadar korkmuyor pazartesiden... Belki de seviyor hem sevmese her hafta her hafta devreder mi yeni günü pazartesiye... Nedir bu pazartesi sendromu kim uydurmuş kim sokmuş kafamıza bu hainliği bilmiyorum ama bu gece uzun uzun düşüneceğim bu konu hakkında araştıracağım ve konuyu ne yapıp ne edip yine insan kaynaklarına bağlayacağım, biz ne yapabiliriz şu pazartesi sendromunu pazartesi keyfine çevirmek için... Hadi bakalım yarın sabah görüşürüz...

Birisi Ödül mü Dedi :)

Şüphesiz ki bizim işimizde çok önemlidir performans değerlendirme, çalışan memnuniyet, ödüllendirme ve buna benzer konular... Ama ben bu yazımda ödüllendirmeden söz etmek istiyorum. Çeşitli şekillerde ödüllendiririz performansından memnun kaldığımız çalışanı ikramiye, laptop, cep telefonu, tatiller gibi maddi ödüller olacağı gibi bütün ekibin önünde teşekkür etmek plaket sunmak hatta fast-food restoranlarında görürüz ya hani ayın elemanı diye resmini asarlar işte bunlarda manevi ödüller olarak firmaların sık sık başvurduğu ödüllendirme yöntemidir.
Ama belli ki uluslararası sigorta şirketlerinden birinde bu ödüllendirme yöntemleri artık sıkıcı gelmeye başlamış ve cin fikirli ve sapkın IK'cıları yeni bir ödül yöntemi keşfedivermiş... Uzun uzun düşünülmüş olsa gerek ve sonunda yüksek performans gösteren satış ekibine ödül olarak grup seks uygun görülmüş ilginç ki ekipte pek hoşlanmış bu ödüllendirmeden... :)
Eeee değişen dünya diyip duruyoruz bu da değişikliğin ve modernliğin bir parçası olsa gerek... Ödül olarak grup seks!!! İster istemez düşünüyor insan bu nasıl bir mantık nasıl bir anlayış nasıl bir ödül hangi sancılı beyinlerden türüyor ve yine hangi sancılı beyinler bunu onaylayıp uygulamaya geçiriyor... Tek dileğim diğer firmalarında bu olaydan etkilenip benzer ödüller türetmemesi... Bu arada bu olayda o guruba dahil olup sonradan işinden edilen bir çalışanın itirafı... :) Sigorta firması bu olayın içinden nasıl çıkar nasıl aklar kendini işte bu da merak konusu bekleyip görelim bakalım...
Adam akıllı performans ödülleri almanız dileğiyle...

26 Mayıs 2011 Perşembe

İnsan Kaynaklarının Yeni Yolculuğu

Çok değil belki de on sene önce insan kaynakları denildiği zaman insanlar boş gözlerle birbirlerine bakıyordu ne ki acaba bu insan kaynakları diye… biraz derin düşünenler insan kaynağı cümlesini çözümlüyorlardı az da olsa evet insan kaynağı yaratılan bir mecra olmalı burası…
Personel yönetimi, personel müdürlüğü vardı o dönemlerde,  personel müdürü görüşmeleri yapar işe alır evraklarını ücretini hesaplar bordro düzenler bizde ona personel müdürü deriz
Zaman içinde değişen ve gelişen dünyada her şey olduğu gibi bu kavramda da değişiklikler baş göstermeye başladı globalleşen dünyada  şirketler dünyaya yeni sistemleri ile ışık tutmaya başladı… Yeni kelimeler duymaya başladık performans, çalışan memnuniyeti, kariyer planları vs derken baktık ki insan kaynakları ufak çaplı firmalarda bile karşımıza çıkmaya başladı.
Biraz geçmişi kurcalayınca personel yönetiminden insan kaynaklarına geçisin ilk adımları dünya devi Unilever’ de atılmıştı. Dönemin personel yönetiminde ki isimler bugün IK konusunda karşısında önümüzü iliklediğimiz kıymetli paylaşımlarına her daim ihtiyaç duyduğumuz insan kaynakları guruları halini aldılar.
Şu sıralar yine bu dev, IK konusunda yepyeni bir yapılanma içine girmiş durumda…  Bu aslında şirketin global merkezi Hollanda’dan başlayıp Güney Afrika ve İngiltere’de de uygulanan bir yapılanma. Bu değişim yönetiminin tepesinde ki isim de Unilever Türkiye’nin İnsan Kaynaklarından Sorumlu Başkan Yardımcısı Lennard Boogaard.
Şirket, uzun görüşmelerin ardından nihai kararını vererek IK departmanını outsource etti ve bu yolda kendilerine iş ortağı olarak Acceture firmasını seçtiler.
Acceture ilk olarak Unilever’in üzerinden bordrolama ve belli düzeye kadar ki personel alımı ve mülakatları aldı.
Artık şirkette HRBP denilen şirketin insan kaynakları iş ortakları var. Şu anda birden çok kişi bu unvan altında bölüm yöneticilerine butik danışmanlık hizmeti sunuyor.
İşin özü dünya devi Unilever ülkemizde insan kaynaklarının öncüsüydü ve şimdi bu yepyeni atılımla eminim ki yine bir çok şirkete ön ayak olacak.


Özgür Perşembe

Bu sabah pırıl pırıl güneş ışığı telefonun alarmından önce uyandırdı beni... böyle uyanmak güzel kendiliğinden zorlama baskı olmadan içgüdülerinle isteyerek dileyerek uyanmak güzel.
Kalktım hazırlanıp ofise geldim her zaman ki gibi laptopumu açtım önce maillere sonra gazetelere sonrada sıkı sıkıya takip ettiğim forumlara bir göz attım. Şimdi de çiçeği burnunda blogumla başbaşayım... Dün gece 23:30 civarında terk edebildim ofisi Ar-Ge ve Grafik Tasarım departmanında ki hummalı çalışmaya kayıtsız kalamadım eşlik ettim onlara ama sanki şimdi hafiften bir başım ağrıyor bu ağrıda yoldaş olarak Apranax Forte yerine Wolfrang Amadeus Mozart'ın Allegro Assai'sini seçtim hem ruha hem kalbe hem beyne ilaç üstelik böbreklerde birikmiyor... :)
Evet bu kadar giriş cümlesi sanırım kafi aslında bu giriş seramonisinin bir amacı var hemen oraya doğru çekmeye başlıyorum kürekleri sanmayın ki uzaklaştım İnsan Kaynaklarından bu mümkün değil benim hayatım bu...
Dün akşam ofiste çalışırken şöyle bir baktım çalışma arkadaşlarıma kendi kendime tahlil etmeye ufak çözümlemeler yapmaya çalıştım. Saat 22:30 sularıydı aslında henüz net kararlar verilmemişti herkesin kafası karışıktı süre çok azdı biri görsel seçiyor biri stüdyo kurdu fotoğraf çekiyor biri ekibe kahve yapıyor diğeri hazırladığı görselleri kaybetmiş deli gibi onları arıyor... Karşıdan bakınca çılgın gibi harıl harıl çalışan bir gurup ama yüzler gülüyor insanların suratında yorgunluktan eser yok huzur ve mutluluk meltemleri esiyor kocaman dikdörtgen masanın etrafında herkes gülüyor negatif dalgalar yok tepemizde... Saat hızla 23'e doğru ilerliyor sabahın 8 inden beri çalışan insanlar neden hala ve nasıl hala gülebiliyor ki???
İnsanlar özgür ve baskı altında olmadıkları için gülebiliyorlar fikirler havada uçuşurken mentör kızgın kızgın ortada elinde dökümanlarla gezinmiyor. Herkes fikrini söylüyor bu fikirler dinleniyor mantık ve iyi niyet çerçevesinde değerlendiriliyor umutsuzluk yok özgür duygular masmavi göklere yükselen özgür fikirler var.
İnsanlar konuşmaktan korkmuyor sözlerini yutmuyor yorulmuyor mutsuz olmuyor önemsendiğini hissediyor daha da çok araştırıyor daha da çok çalışıyor... Ve ben bir kez daha anlıyorum ki İNSANLAR ANCAK ÖZGÜR OLDUKLARI ZAMAN KENDİLERİ OLABİLİYORLAR.